E-SPOR’DA KURUMSAL YAPILAR, OYUNCU SÖZLEŞMELERİ ve UYUŞMAZLIKLARIN ÇÖZÜMÜ

E-SPOR’DA KURUMSAL YAPILAR, OYUNCU SÖZLEŞMELERİ ve UYUŞMAZLIKLARIN ÇÖZÜMÜ

E-Spor, yalnızca bir eğlence aracı olmaktan çıkıp küresel ölçekte milyonlarca oyuncuyu, izleyiciyi ve yatırımcıyı buluşturan profesyonel bir sektör haline gelmiştir. Bu gelişim, beraberinde hukuki düzenleme ihtiyacını da doğurmuştur. Oyuncu sözleşmelerinden sponsorluk ilişkilerine, veri korumasından rekabet hukukuna kadar birçok alanda yeni sorular ortaya çıkmakta, E-Spor’un kendine özgü yapısı klasik hukuk normlarının yeniden yorumlanmasını gerektirmektedir.

Bu çerçevede sizlerle paylaştığımız çalışmanın ilk bölümünde (İlgili makaleye bu linkten ulaşabilirsiniz: https://www.dg-legal.com/yazi/e-sporda-oyun-ici-varliklarin-hukuki-durumu), E-Spor ekosisteminin temel hukuki yapı taşları ele alınmış; özellikle bilgisayar oyunlarının fikri mülkiyet rejimi içindeki yeri, NFT’lerin oyun ve E-Spor bağlamında doğurduğu mülkiyet ve lisans sorunları, skin gambling ve lootbox sistemlerinin tüketici hukuku açısından değerlendirilmesi gibi dijitalleşme ile birlikte öne çıkan meseleler ayrıntılı biçimde incelemiştik.

Bu yazımızda ise; E-Spor’un kurumsal yapısı, oyuncu-takım ilişkileri ve uyuşmazlık çözüm mekanizmaları üzerine yoğunlaşılacaktır. Özellikle Türkiye’de E-Spor’un sportif statüsü, federasyon yapısının işlevselliği, profesyonel oyuncu sözleşmelerinde karşılaşılan uyuşmazlıklar ve bu uyuşmazlıkların çözüm yolları, hukuki sınıflandırma ve yetki sorunları dikkate alınarak değerlendirilecektir. Ayrıca, doping maddelerin E-Spor özelindeki etkisi ve bu konuda hukuki boşlukların doğurduğu belirsizlikler de kapsam dahilinde ele alınacaktır.

Türkiye ve Dünya’da E-Spor Federasyonları ve İşlevleri

E-Spor’un kurumsallaşması sürecinde federasyonlar, sektörün hukuki, sportif ve idari çerçevesini belirleyen başlıca aktörler arasında yer almaktadır. Bu yapılar; oyuncular, takımlar, organizatörler ve yayıncılar arasında standartların oluşturulmasını sağlarken, aynı zamanda E-Spor’un spor hukuku bakımından nasıl sınıflandırılacağına dair tartışmalarda da belirleyici rol üstlenmektedir.

Dünya genelinde farklı modeller benimsenmiş durumdadır. Güney Kore gibi E-Spor’un öncüsü sayılan ülkelerde, Kore E-Spor Derneği (KESPA) gibi güçlü ve devlet destekli yapılar bulunmakta; bu yapılar hem lisanslama süreçlerini yönetmekte hem de oyuncu sözleşmeleri, disiplin cezaları ve uluslararası temsiliyet gibi konularda karar alma yetkisini kullanmaktadır. Çin’de ise benzer şekilde, devlete bağlı kurumlar E-Spor’u hem kültürel bir araç hem de stratejik bir sektör olarak ele almakta, kapsamlı düzenlemeler getirmektedir. Avrupa’da E-Spor federasyonları daha çok sivil toplum temelli olmakla birlikte, bazı ülkelerde ulusal spor bakanlıkları tarafından tanınmakta veya desteklenmektedir. Fransa, Almanya ve İsveç gibi ülkelerde E-Spor’un resmi spor statüsü kazanmasına yönelik yasal çabalar gözlemlenmekte, buna bağlı olarak federasyonlar da giderek daha kurumsal yapılara dönüşmektedir. Öte yandan Avrupa E-Spor Federasyonu (EEF) ve Uluslararası E-Spor Federasyonu (IESF) gibi yapılanmalar, standart belirleyici rolleriyle önem kazanmaktadır.

Türkiye’de ise E-Spor alanındaki en önemli gelişme, 2018 yılında Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesinde kurulan Türkiye E-Spor Federasyonu (TESFED)’dur. TESFED, E-Spor’un bir spor dalı olarak tanınması yönünde önemli bir adım olmuş, oyunculara lisans verilmesi, turnuvaların resmî zemine oturtulması ve takımların tanımlanması gibi işlevler üstlenmiştir. Ancak TESFED’in yetki alanı, henüz klasik spor federasyonları kadar geniş değildir. Özellikle disiplin hükümleri, uluslararası temsiliyet ve oyuncu haklarının korunması gibi alanlarda daha güçlü bir düzenleme ihtiyacı devam etmektedir.

Federasyonların temel işlevleri arasında standartlaştırma, temsil, denetim ve eğitim faaliyetleri yer almakta; bu yapıların varlığı, E-Spor’un spor hukuku ile entegrasyonunu kolaylaştırmaktadır. Ancak bu federasyonların bir kısmı, sektördeki dinamikleri yakalamaktan uzak, geleneksel spor modellerinin yansıması şeklinde faaliyet göstermekte; bu da esnek ve teknolojiye dayalı yapıların düzenlenmesinde yetersiz kalınmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla federasyonların etkili işlev görebilmesi, yalnızca yasal tanınmayla değil; sektörle bağ kuran, oyuncu merkezli ve teknolojik gelişmelere duyarlı bir yönetim anlayışıyla mümkündür.

Bununla birlikte, E-Spor federasyonlarının hangi hukuki zeminde faaliyet gösterdiği konusu da önem taşımaktadır. Türkiye’de TESFED, 3289 sayılı Gençlik ve Spor Hizmetleri Kanunu ile bağlı federasyon statüsünde kurulmuş olup, idari açıdan Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlıdır. Ancak bu yapı, TESFED’e sınırlı karar alma ve yaptırım uygulama yetkisi tanımakta; federasyonun, bağlayıcı düzenlemeler yapabilmesi veya özel hukuk aktörleri üzerinde doğrudan etkili kararlar alabilmesi mümkün olmamaktadır. Bu durum, E-Spor’daki profesyonel ilişkilerin büyük ölçüde özel hukuk sözleşmeleriyle düzenlendiği dikkate alındığında, federasyonun pratikteki etkisini sınırlandırmaktadır.

Ayrıca federasyonların mali yapısı da kurumsal etkinliği doğrudan etkilemektedir. TESFED gibi bağlı federasyonlar, büyük oranda kamu kaynaklarıyla finanse edilmekte olup, özel sektörden sağlanan sponsorluklar veya lisans ücretleri gibi gelir kalemleri sınırlı kalmaktadır. Oysa gelişmiş ülkelerdeki bazı federasyonlar, yayın hakları, ticari faaliyetler ve özel turnuva gelirleri üzerinden ekonomik bağımsızlık elde etmiş durumdadır. Bu fark, sadece mali yeterlilik değil, aynı zamanda karar alma süreçlerinde özerklik düzeyi bakımından da belirleyici olmaktadır.

Son olarak, E-Spor federasyonlarının özel hukuk ilişkilerine etkisi, turnuva düzenlemeleri, oyuncu transferi, lisanslandırma ve disiplin işlemleri gibi alanlarda giderek daha önemli hâle gelmektedir. TESFED’in bu alandaki yetki alanı henüz sınırlı olsa da, uzun vadede oyuncuların haklarının korunması, sözleşme ihlallerinin önlenmesi ve etik kuralların uygulanabilirliğinin sağlanması bakımından federasyon kaynaklı bağlayıcı iç hukuk normlarının geliştirilmesi kaçınılmazdır. Aksi hâlde, sektördeki aktörler arasındaki ilişkiler yalnızca ticari sözleşmelere dayanacak ve hukuki denetim dışı bir boşluk oluşacaktır.

Oyuncu ve Takım Sözleşmelerinde Uyuşmazlık Çözüm Mekanizmaları

E-Spor oyuncuları ile kulüpler veya organizasyon şirketleri arasında kurulan sözleşmeler, klasik iş sözleşmelerinden ayrışan pek çok özelliğe sahiptir. Bu sözleşmelerin temelini; oyuncunun turnuvalara katılması, yayın faaliyetlerine iştirak etmesi, marka ve sponsorluk yükümlülüklerine uyması gibi geniş bir yelpazede düzenlenen edimler oluşturur. Ancak bu ilişkilerde artan profesyonelleşmeye rağmen, uyuşmazlık çözüm mekanizmaları çoğu zaman belirsiz, eksik ya da yetersiz şekilde yapılandırılmaktadır.

Türk hukukunda, oyuncu ile kulüp arasında kurulan sözleşmenin niteliği, tarafların ilişkisinin içeriğine göre farklılık göstermektedir. Eğer oyuncu, düzenli şekilde ücret alıyor, belirli zamanlarda çalışma yükümlülüğü taşıyor ve organizasyonun yönetimi altında faaliyet gösteriyorsa, bu sözleşme hizmet sözleşmesi niteliği kazanabilir. Ancak serbest çalışan veya tek seferlik etkinliklerde görev alan oyuncularla yapılan sözleşmeler, eser sözleşmesi olarak da değerlendirilebilir.

Bu ayrım, uyuşmazlık durumunda yetkili yargı yerinin belirlenmesi bakımından doğrudan önem arz etmektedir. İş ilişkisi mevcutsa, iş mahkemeleri görevli olurken; diğer hallerde görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olacaktır. Tarafların sözleşmeye tahkim şartı koyması da mümkündür. Türkiye’de henüz E-Spor’a özgülenmiş bir zorunlu tahkim kurumu bulunmamakla birlikte, bazı uluslararası organizasyonlar sözleşmelere kendi tahkim veya disiplin kurullarını içeren hükümler koymakta; ancak bu tür hükümler Türkiye’de mutlak geçerlilik kazanmamaktadır. Sözleşmelere çoğu zaman “tek taraflı fesih hakkı”, “turnuva dışı aktiviteler yasağı”, “cezai şart” ve “rekabet yasağı” gibi hükümler de eklenmekte; bu tür hükümler, Türk Borçlar Kanunu’ndaki genel ilkeler ve dürüstlük kuralı çerçevesinde değerlendirilmek zorundadır. Örneğin, cezai şartın aşırı olması halinde, mahkeme tarafından indirilmesi mümkündür.

Son olarak, E-Spor Federasyonu (TESFED) nezdinde herhangi bir zorunlu uyuşmazlık çözüm mekanizmasının mevcut olmaması, bu tür ihtilaflarda sektör içi çözüm kanallarının sınırlı kalmasına yol açmaktadır. Bu durum, kurumsal çözümler üretilmesinin ve taraflarca kabul gören, bağlayıcı kararlar verebilecek bir federasyon içi tahkim sisteminin kurulmasının gerekliliğini gündeme getirmektedir.

E-Spor Etkinliklerinin Düzenlenmesinde İzin, Lisans ve Sorumluluk 

E-Spor etkinlikleri, yalnızca oyun oynanan dijital buluşmalar değil; aynı zamanda canlı yayın, sponsorluk, biletleme ve medya ile etkileşim içeren çok yönlü organizasyonlardır. Bu yönüyle, etkinlik düzenleyen kişi veya şirketlerin hem kamu hukuku hem de özel hukuk bakımından belirli yükümlülüklere tabi oldukları açıktır.

Türkiye’de, E-Spor turnuvalarının resmi statü kazanabilmesi için Türkiye E-Spor Federasyonu tarafından tanınması veya onaylanması gerekmektedir. TESFED, turnuva organizasyonlarına ilişkin yönergeler aracılığıyla, düzenleyicilere başvuru, kayıt, lisans kontrolü ve raporlama gibi idari yükümlülükler getirebilmektedir. Ancak bu yönergelerin bağlayıcılığı, henüz diğer spor federasyonlarındaki düzeyde olmamakla birlikte, sektörde kurumsallaşmanın temelini oluşturmaktadır.

Etkinliklerde kullanılan oyunların fikri mülkiyet hakları ise ayrı bir lisanslama sürecini gündeme getirmektedir. Oyun yapımcıları, turnuvalarda oyunlarının kullanılmasını doğrudan izin koşuluna bağlayabilmekte, hatta bazı durumlarda bu izinleri ticari lisansa çevirebilmektedir. Yayın hakları da benzer şekilde FSEK kapsamında “umuma iletim” sayıldığından, yapımcının veya yayıncının rızası olmaksızın oyun yayını yapılması hukuki sorumluluk doğurabilir.

Bunun yanı sıra, etkinliği düzenleyenlerin organizasyonel kusurlar nedeniyle ortaya çıkabilecek zararlardan sorumluluğu da Türk Borçlar Kanunu çerçevesinde değerlendirilmektedir. Etkinlik sırasında yaşanan teknik aksaklıklar, katılımcı bilgilerinin ifşası, haksız diskalifiye gibi durumlar, hem sözleşmesel sorumluluk hem de haksız fiil sorumluluğu gündeme getirebilir.

E-Spor’da Doping Kullanımı ve Denetimi

E-Spor'un fiziksel temas ve aktivite içermemesi, performans artırıcı madde kullanımının bu alanda önemsiz olduğu yanılgısına yol açmamalıdır. Aksine; odaklanma süresini artıran, refleksleri keskinleştiren veya zihinsel yorgunluğu geciktiren bazı uyarıcı maddelerin kullanımı, E-Spor'da da önemli bir performans avantajı sağlayabilmektedir. Özellikle ‘’Ritalin’’ gibi dikkat artırıcı ilaçların bazı profesyonel oyuncular tarafından kullanıldığına dair vakalar, bu alanda düzenleyici bir çerçevenin gerekliliğini ortaya koymuştur.

Geleneksel spor dallarında doping denetimleri uzun yıllardır Dünya Dopingle Mücadele Ajansı (WADA) gibi uluslararası kuruluşlarca belirlenen standartlara göre yürütülmektedir. Oysa E-Spor alanında bu tür merkezi bir denetim yapısı bulunmamaktadır. Denetim sorumluluğu çoğunlukla turnuva düzenleyicilerine bırakılmakta, bu da uygulamada ciddi farklılıklar ve denetim boşlukları doğurmaktadır. Örneğin bazı büyük uluslararası turnuvalarda idrar testi gibi geleneksel doping kontrolleri yapılırken, pek çok organizasyonda bu tür denetimlere hiç yer verilmemektedir.

Bu farklılığın temel nedeni, E-Spor’un hala “spor” kavramı içerisinde nereye yerleştirileceği konusunda yaşanan hukuki ve kavramsal belirsizliktir. Türkiye’de ve dünyada birçok ülkenin mevzuatında E-Spor, geleneksel sporların tabi olduğu denetim ve disiplin rejimine açıkça dahil edilmemiştir. Bu nedenle doping kavramı da E-Spor’a özgü şekliyle yeniden ele alınmalıdır. Ayrıca, kullanılan maddelerin tespiti kadar, bu maddelerin E-Spor’da performansa etkisinin bilimsel olarak kanıtlanması da tartışmalıdır. Geleneksel sporların aksine, fizyolojik kapasite değil bilişsel dayanıklılık ön plandadır. Bu durum, hangi maddenin doping sayılacağı konusunda da yeni hukuki ölçütler geliştirilmesini gerektirmektedir.

Sonuç

E-Spor’un hızlı gelişimi, yalnızca teknik ve ekonomik değil, aynı zamanda hukuki boyutlarıyla da ele alınması gereken yeni bir alan yaratmıştır. İlk makalede dijital varlıkların niteliği, fikri mülkiyetin korunması ve sanal ortamda ortaya çıkan yeni ekonomik modellerin (NFT, lootbox, skin gambling) doğurduğu hukuki belirsizlikler incelenmişken; bu makalede ise E-Spor’un kurumsal işleyişine, oyuncu ve takım ilişkilerine, sözleşmesel sorumluluklara ve düzenleyici çerçevenin mevcut sınırlarına odaklanılmıştır.

Türkiye özelinde, E-Spor’un hukuki altyapısının hâlen parçalı ve geleneksel normların içinde tanımlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Oyuncu sözleşmelerinin niteliği, uyuşmazlık çözüm yollarının belirsizliği, federasyonların kurumsal yetki alanlarının sınırlılığı ve tüketici hukukuna dair yükümlülüklerin dijital platformlara tam olarak yansıtılamaması, sektörde hem oyuncular hem de organizasyonlar açısından önemli riskler doğurmaktadır. Öte yandan doping kullanımı gibi daha önce yalnızca geleneksel sporlara özgü kabul edilen denetim alanlarının da E-Spor bağlamında yeniden düzenlenmesi gerektiği açıktır.

Bu bağlamda, E-Spor hukukunun gelişimi yalnızca yeni normların oluşturulmasıyla değil, aynı zamanda var olan normların teknolojiye uyarlanması ve sektörel aktörlerin bilinçli hareket etmesiyle mümkün olacaktır. Hukuki öngörülebilirliğin sağlanması, sektördeki sözleşmesel ilişkilerin güçlendirilmesi ve oyuncu haklarının korunması adına; federasyonların daha aktif rol üstlenmesi, özel tahkim mekanizmalarının geliştirilmesi ve tüketici hukukunun dijital platformlara uygulanabilirliğinin artırılması büyük önem taşımaktadır.

E-Spor’un gerek Türkiye’de gerek uluslararası alanda sürdürülebilir ve hakkaniyetli bir yapıya kavuşması, ancak bütüncül bir hukuki yaklaşım ve teknolojik gerçekliği kavrayan normatif çerçeve ile sağlanabilecektir.

Av. Mehmet Emre Darıcı

Benzer Makaleler