SÖZLEŞMELER AÇISINDAN YOLSUZLUK VE YOLSUZLUKLA MÜCADELENİN İNCELENMESİ
Bu yazımızda, az gelişmiş veya gelişmiş tüm ülkelerdeki temel sorunlardan biri olan yolsuzlukla ilgili genel bilgiler vererek, yolsuzlukla mücadele kapsamında alınan ve alınması gereken önlemleri; kanun ve uluslarası sözleşmeleri de göz önünde bulundurarak sözleşmeler açısından inceleyeceğiz.
Yolsuzluk bir suç türü değil; başta rüşvet olmak üzere birçok suçu kapsayan bir kategoridir.Bu nedenle yolsuzluğun ortak kabul görmüş tek bir tanımı mevcut değildir.Her ne kadar yolsuzluğun akla ilk gelen anlamı“kamu gücünün, özel çıkar sağlamak amacıyla kötüye kullanılması” olsa da günümüzde yolsuzluk sadece kamu sektörü ile sınırlı olmayıp, özel sektörde de yaygın olarak karşılaşılan bir sorun haline gelmiştir. Bu nedenledir ki yolsuzluğun uluslararası alanda genel kabul gören ortak tanımının; “kamu ve özel sektör gücünün özel çıkar sağlamak için kötüye kullanılması” olduğunu söylemek gerekir.
Ülkemiz Mevzuatlarında Yolsuzluğun Düzenlenmesi
Ülkemizde yolsuzluk denilince daha çok “ekonomik kazanç sağlama” unsuruyla öne çıkan ve Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak düzenlenen zimmet, irtikâp, rüşvet, görevi kötüye kullanma, güveni kötüye kullanma, ihaleye ve edimin ifasına fesat karıştırma, suç gelirlerinin (kara paranın) aklanması, dolandırıcılık, hileli iflâs, sahtecilik suçları ile Bankacılık Kanunu, Sermaye Piyasası Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu, Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu, Sigorta Murakabe Kanunu, Bireysel Emeklilik ve Yatırım Sistemi Kanunu, Rekabetin Korunması Hakkında Kanun, Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu gibi özel yasalarda düzenlenen suç ve kabahatler akla gelmektedir. Bu anlamda yolsuzluk teşkil eden eylemlerin tamamı olmasa da büyük kısmı aynı zamanda ekonomik (mali) suç olarak nitelendirilebilir.
Bu sayılan kanunlara ilaveten Anayasamızda usulüne uygun olarak onaylanan uluslararası sözleşmelerin de birer “kanun” hükmünde olduğunu unutmamak gerekir.Türkiye’nin taraf olduğu Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi ve Sınır Aşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Görevlilerine Verilen Rüşvetin Önlenmesi ile Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi, Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesi ve Suçtan Kaynaklanan Gelirlerin Aklanması, Araştırılması, Ele Geçirilmesi ve El Konulmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi de, yolsuzluk konusunda dikkate alınması gereken mevzuatımız arasında yer alıyor.
Sözleşmeler Açısından Yolsuzluk ve Yolsuzlukla Mücadele
Yukarıda bahsedilen kanunlar ve uluslarası sözleşmeler, yolsuzluk ve yolsuzlukla mücadele kapsamında birçok gerçek ve tüzel kişiye sorumluluk yüklemektedir. Bireylerin sorumlulukları yanında tüzel kişiliklere sahip şirketlerin de bu yönde sorumluluklarının mevcut olduğu göz ardı edilmemelidir. Bireylerin ve tüzel kişiliğe sahip şirketlerin yüklenen bu sorumluluklara uymamaları halinde ise birtakım cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalabilecekleri düzenlenmektedir.
Bu düzenlemelerin şirketleri ilgilendiren önemli bir tarafı ise sözleşmeler açısından karşımıza çıkmaktadır. Öncelikle Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesinde yer alan sözleşmelere konulacak olan hükümlerin kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı olamayacağı yönündeki düzenleme her sözleşmede olduğu gibi şirketlerin taraf olduğu sözleşmelerde de ilk dikkat edilmesi gereken noktalardan birisidir.
Bu nedenle şirketlerin birbirleri arasında veya gerçek kişilerle yapacağı sözleşmelerde yolsuzlukla mücadele kapsamında kendilerine, kanun ve uluslararası sözleşmeler tarafından yüklenen sorumluluklardan; kaçınmaları veya bu sorumluluğun sadece bir tarafa yükletileceği yönünde sözleşmeye ekledikleri maddelerin herhangi bir geçerliliğinin olmayacağından bahsetmek mümkündür. Keza böyle bir durumda yolsuzlukla mücadele amacıyla kaleme alınan kanunlara ve Anayasamızın “kanun” hükmünde saydığı uluslararası düzenlemelere aykırı bir hüküm konulmuş olur ve bu hüküm TBK madde 27 gereği kesin hükümsüzdür; ayrıca, bahsi geçen hüküm olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur.
Bunun aksine bahsi geçen bu düzenlemelere sözleşmenin bir tarafının aykırı davranması durumunda, diğer tarafın sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirme yetkisine sahip olabilmesi açısından sözleşmeye bu yönde bir fesih maddesi eklenmesi mümkündür. Bu eklenen fesih maddesi, tarafları sözleşmenin diğer tarafının gerçekleştirdiği kanuna aykırı eylemlerden kaynaklanan olası zararlar konusunda koruyacak ve bu tür durumlarda sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirme yetkisi tanıyacaktır. Böylece, sözleşmeye eklenen bu madde, tarafların haklarını güvence altına alırken, yasal düzenlemelere uyulmasını da teşvik etmiş olacaktır. Bu şekilde, taraflar arasındaki ilişki daha sağlam bir temele oturacak ve yolsuzluğun önlenmesi amacıyla yapılan düzenlemelere aykırı fiiller karşısında korunma sağlanacaktır.
Stj. Av. Yusuf ŞİMŞEK